16 Mayıs 2011 Pazartesi

http://www.hocam.com/ a üye olmak istiyorum çünkü sosyal bir site olduğunu düşünüyorum.

8 Mayıs 2011 Pazar

  


  Suyun altında sayısını bilmediğimiz sayıda çok çeşitli canlılar hayatlarını sürdürmektedir.Yaşam koşulları,beslenme çeşitleri,türleri ve sınıflarına göre bu canlılar okyanusların denizlerin derinliklerinde insanlar gibi yaşamlarını devam ettirmektedirler.

SU ALTINDA YAŞAYAN DİĞER CANLILAR

YILBAŞI AĞACI KURDU


Gösterişli ve rengarenk. Genellikle deniz dibindeki kayalara ve deniz canlıları üzerinde yaşamını sürdürüyor. Kafalarını genellikle kaya oyuklarında tutuyorlar. Tüylü kısımları oldukça yumuşak.

KIRMIZI DUDAKLI YARASA BALIĞI
Dünyadaki dört yüzgecinin üzerinde yürüyen tek balıktır. Yürümek için tasarlanmış yüzgeçleri, tuhaf görünüşlü burnu ve büyük kırmızı dudakları ile balığın son derece ilginç bir görünümü vardır.

KÜRDAN BALIĞI

Endonezya'ya ait bir kıyıdan dalgıçlar tarafından keşfedilen müthiş bir balık bunun adı da Kürdan Balığı emeklemek için kolları ve en ön kaplama gözler ve yüzgeçler inanılmaz derece müthiş.

PİNGPONG AĞAÇ SÜNGERİ

Hiç görmemiştiniz değil mi?Endonezya açıklarında dalgıçlar tarafından görüntülenen müthiş bir varlık.Allah'ın yaratma sanatı o kadar geniş ki...Daha bilmediğimiz milyonlarca hayvan türünden sadece bir tanesi...
                                     ENGEREK BALIĞI
Yarım metre uzunluğa kadar ulaşabiliyor. Keskin ince dişleri oldukça zehirli. Günlerce aç kalabiliyor.
                                    DOMUZ MÜREKKEP BALIĞI
                               İlginç bir okyanus hayvanı. Görüntüsü aynı bir domuzu andırıyor.
        


                                    DEV BASKET YILDIZI

Omurgasız bir canlı. İngiltere açıklarında yaşıyor. Vücudunu çevreleyen salkım saçak ipliksi kısmı vücudunu koruyor.
                        BALTA BALIĞI
Çok ince vücutları var. İri jel yapılı gözleri oldukça korkutucu. BU iri gözler yukarıdan düşen her yemek zerresini görmeye yarıyor.
                                   ATEŞ BÖCEĞİ MÜREKKEP BALIĞI
  Denizlerin belki de en renkli hayvanı. Fosforlu lacivert rengiyle oldukça göz alıcı. Denizin dibinde bulunduğu bölgeyi gece mavisine çeviriyor.Vücudunda 'fotofor' isimli renk verici pigmentler bulunuyor. Japonya civarında bolca  görülmektedir.

SÜNGERLER

ANATOMİLERİ

Parlak sarı, turuncu, kırmızımtrak, siyah ve menekşe renkli olabilirler. Belli bir şekilleri yoktur. Vazo, kadeh, torba, boru, çalı gibi muntazam olmayan kümeler meydana getirirler. Hakiki doku ve organları yoktur. Duyu, sinir ve hareketi sağlayan hücreleri bulunmadığından yapıştıkları zeminlerde sabit yaşarlar. Hayvanlardan çok bitki hissini verirler. Boyları birkaç milimetreden, 3 metreye kadar değişir. Büyük çoğunluğu sıcak denizlerde yaşar. Çok azı tatlı sularda bulunur. Bir sünger zemine yapışan kapalı bir kısımla vücut boşluğuna açılan oskulum denen bir açıklıktan ibarettir. Yanlarda da suyun girip çıkmasını sağlayan delikler/porlar vardır. Bu delikli yapıdan dolayı süngerlere porifera denir. Küçük ağız vazifesini gören yan deliklerden giren su, vücut boşluğunu dolaştıktan sonra, oskulumdan tekrar dışarı atılır.

Fil kulağı süngeri (portakal rengi)
Vücut yapıları iç ve dış olmak üzere iki tabakadan meydana gelir. Aralarında dış deriden hasıl olan mezenşim adı verilen jelatinsi bir ara tabaka da vardır. İskelet ya basit bir iğne, ya da ışınsal uzantılı birçok iğneden meydana gelir. Silisyum veya CaCO3 bileşimlidir. Süngerlerin iskelet elemanları bu kısımdan meydana gelir. Destek vazifesini gören iskelet sistemi; kalker, silis veya keratin bileşiminden hasıl olan iskelet iğneleri spikül ve spongin denilen proteinli bir maddeden ibarettir. Spongin maddesi, spikülleri bir göztepe gibi örerek iskelet sistemini meydana getirir. Bazı süngerlerde iskeletteki spiküller tamamen kaybolarak destek maddesi olarak yalnız spongin kalır. Bu tür egesüngerler temizlendikten sonra, halk arasında temizlik süngeri olarak kullanılır. İskeletsiz olan pek az egesünger vardır.
Sünger olarak bildiğimiz kısım aslında hayvanın yumuşak kısımlarından ayrılmış iskeletinden başka bir şey değildir. Suyu emdiğinde şişme özelliği vardır. Plastik süngerlerden önce daha çok kullanılanlar doğal süngerlerdir.


 ÇOĞALMALARI

   Süngerler eşeyli ve eşeysiz olarak iki şekilde ürerler. Eşeyli çoğalmada mezenşimatik tabaka içinde yumurta ve spermatozoitler meydana gelir. Her iki çeşit üreme hücresi de aynı veya ayrı ayrı hayvanlarda bulunabilir. Döllenme vücut içinde olur. Yan deliklerden suyla giren spermatozoonlar göçmen hücreler tarafından taşınarak yumurtayı döllerler. Eşeysiz üreme vücudun yanlarında olan tomurcuklarla meydana gelir. Tomurcuk ana hayvandan ayrılarak yeni bir sünger hasıl eder. Ayrılmadığı takdirde sünger kolonisi meydana gelmiş olur. Tatlı su süngerlerinde sert iklimlere karşı gemula denen bir üreme şekli görülür. Sonbahara doğru mezenşim tabakası içinde toplu iğne başı iriliğinde renkli kürecikler meydana gelir. Bunlar bol besinli embriyonal hücrelerdir. Gemula denen bu küreler dış taraftan iki katlı bir spongin zarla çevrilir. Ana hayvan öldükten sonra, bunlar çok soğuklarda dahi hayatını sürdürürler. İlkbaharda gemula içindeki üreme hücreleri etrafındaki zarın deliklerinden çıkarak yeni süngerleri meydana getirirler.

EN BÜYÜK BALIK

 Dünya'nın en büyük balığı “balina köpek balığı” (Rhincodon typus)’dır. Okyanusların sıcak sularında yaşayan bu balık hakkında 17–18 m.’lik boylara ulaşabileceği iddiaları varsa da kesin olarak ölçülerek belgelenmiş resmi kayıtlara göre 12,65 m. uzunluğa ve 7 m.’lik vücut çevresine sahip olduğudur. 11 Kasım 1949’da yakalanan bu köpek balığının ağırlığı ise imkânsızlık sebebiyle ölçülememiş, ancak 15–21 ton arasında olabileceği tahmin edilmiştir. Muazzam görünüşüne rağmen zararsız olan bu tür, sürü halinde yaşayarak büyük kütleler teşkil eden küçük balık ve kabuklu hayvanlar gibi plankton dediğimiz çok küçük canlılarla beslenir.
 


EN YIRTICI BALIK
   En büyük yırtıcı balık olma rekoru Jaws filminin de kahramanı olan “büyük beyaz köpek balığı” veya beyaz “noktalı köpek balığı” (Carcharodon carcharias)dır. Kuzey Amerika’nın serin ve sıcak sularında, Güney Afrika, Güney ve Batı Avustralya, Yeni Zelanda, Şili ve Japon denizlerinde bulunduğu gibi Adriyatik sahilleri başta olmak üzere Akdeniz’de de görüldüğü bildirilmiştir. Dişilerinin erkeklerinden daha büyük olduğu bu türde 1945 yılında yakalanan bir dişi 6,4 m. uzunlukta ve 3314 kg. ağırlıkta ölçülmüştür.




EN UZUN KEMİKLİ BALIK:KÜREK BALIĞI


Yukarıda verdiğimiz rakamlar kıkırdaklı balıklar sınıfına aittir. Kemikli balıkların boyca en büyüğü ise “kürek balığı” (Regalecus glesne)’dır. Sıcak ve tropikal denizlerde yaşayan kürek balığının boyunun 15,2 m. olduğu tahmin ediliyordu. Birçok uzmanın gözlemine dayanan ve kabul edilen bu rakam balık yakalanamadığı için resmileşemedi. Yakalanarak boyu kesin olarak ölçülmüş bir örnek ise 7,6 m. boyunda ve 272 kg. ağırlığındadır.




EN GENİŞ VÜCUTLU VE AĞIR KEMİKLİ BALIK
    Bütün tropikal ve subtropikal sıcak sularda bulunan “güneş balığı” (Mola mola)’nın 1908 yılında yakalanan bir örneğinin burun ucundan kuyruğuna kadar olan boyu 3,1 m. olduğu halde sırt-karın istikametindeki genişliği 4.26 m ağırlığı ise  2235 kg olarak ölçülmüştür.Denizde yaşadıkları halde yumurta bırakmak için nehirlere de giren mersin balıklarının en büyüğü olan “mersin morinası” (Huso huso) Karadeniz, Hazar denizi ve bunlara bağlı nehirlerde yaşamaktadır. 1827 yılında Volga nehrinin denize döküldüğü kısımda yakalanan yumurtalarını henüz dökmemiş bir dişi mersin morinasının boyu 7,3 m. , ağırlığı ise 1474 kg. olarak ölçülmüştür.


DENİZ ŞAKAYIKLARI


Deniz şakayıkları zehirli kollara sahiptir. Eğer bir balık bu kollara değecek olursa kendinden geçerek ölür ve şakayığa yem olur. Başka balıkların yanaşamadığı bu zehirli kollar. Palyaço balıkları için son derece güvenli bir yuva teşkil eder. Peki palyaço balığı nasıl olupta diğer balıklar gibi zehirlenmemektedir?

Palyaço balığının vücudu özel bir kimyasal madde ile kaplıdır. Bu madde zehrin balığın vücuda etki etmesini engeller.

Bilindiği gibi kimyasal maddeler teknolojik aletler yardımı ile belli bir denetim altında çok özel ortamlarda ve uzman kişiler eşliğinde üretilirler. Oysa denizin dibinde bir balıkta hiç bir tesis hiç bir mühendis olmaksızın aranan nitelikte kimyasal maddeler üretilmektedir.



Balığın şakayıktaki kimyasal salgıyı bilmesi, üstelik bu salgıyı tesirsiz kılacak maddenin formülünden de haberdar olması ve buna uygun üretim yapması elbette bir yaratılış delilidir. Palyaço balığının kendi kendine böyle bir sistemi oluşturması, kimyasal madde formülleri keşfetmesi asla mümkün değildir. Palyaço balığını yaratan Allah'tır. Neyi nasıl yapacağını ona ilham eden de Allah'tır.



İLGİNÇ SU CANLILARI


  DENİZİN GÖZ KAMAŞTIRAN MÜCEVHERLERİ:İNCİLER

İnsan dünya üzerinde her nereye gözünü çevirip bakacak olsa ihtişamlı bir yaratılış, kusursuz bir tasarım ve hayret verici özelliklerle karşılaşır. Bu kitap boyunca verdiğimiz örnekler bu ihtişamın yalnızca birkaç küçük detayıdır. Allah insanlar için yeryüzünde görünümü son derece güzel olan pek çok bitki ve hayvan türü yaratmıştır. Doğadaki her detayı insanın zevk duyacağı, lezzet alacağı şekilde var etmiştir. Tüm bunlarla birlikte yeryüzünde pek çok süs eşyası da Allah tarafından yaratılarak insanların hizmetine sunulmuştur. Bu süs eşyalarından biri olan inciler ihtişamlı güzelliklerinin yanı sıra, her yönden ilginç özelliklere de sahiptirler.
İncilerin oluşum aşamaları hayranlık uyandırıcıdır. İncileri genellikle inci midyesi denilen ve pek çok türü bulunan istiridyeler üretirler. Bu istiridyelerin kabuklarının dirençleri oldukça yüksektir. Açılması son derece zor olan dış kabuklarının kalsiyum karbonat esaslı olan bileşimleri birçok düşman için de caydırıcıdır. Kalsiyum karbonat maddesi aynı zamanda istiridyenin inciyi oluşturmasında da önemli rol oynamaktadır.

DENİZ ANASI VE BİLİNMEYEN ÖZELLİKLERİ


Denizanaları herkesin tanıdığı son derece ilginç canlılardandır. Ancak %95'i sudan oluşan denizanalarının genelde bilinmeyen şaşırtıcı özellikleri de vardır. Örneğin, bazı türleri ışık saçarak düşmanlarını yanıltır, bazıları ise vücutlarında düşmanları için öldürücü zehirler üretir.
Hemen hemen bütün iklim koşullarında yaşamlarını sürdürebilen denizanalarının pek çok türü canlılar için tehlikelidir. Saydam bir yapıları olan bu canlıların, vücutlarının alt kısımlarından uzanan dokungaçları vardır. Bazı türlerin dokungaçlarında zehirli bir sıvı bulunur. Denizanaları avlarını bu zehiri fışkırtarak yakalar, düşmanlarını da bu zehirle öldürürler. Zehiri olmayan deniz anaları türleri ise elbette ki savunmasız değildir. Bunlardan kimileri kendilerini korumak için ışık saçma özelliklerini kullanırlar. Düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından, balıklar ve balinalardan kurtulmak için planlı ve metodlu bir şekilde hareket ederler. Düşmanlarından kaçarken bütün vücutlarında ışık yanar.
Ancak düşman tam onları ısırmaya kalktığında çan görünümlü kısımlarındaki ışığı kapatırlar ve ışığı yanık kalan dokungaçlarını gövdelerinden ayırırlar. Böylece düşmanın dikkati dokungaçlara çekilmiş olur. Denizanaları da bu durumdan faydalanarak hemen oradan uzaklaşırlar.






Denizanalarının tüm bu özellikleri son derece ilginçtir. Güneşle temas ettiğinde kısa bir süre içinde kuruyup yok olan, neredeyse tamamı sudan oluşan bir canlı nasıl olup da kimyasal madde üretimi yapar?
Veya nasıl olur da düşmanını yanıltacak taktikler geliştirebilir? Denizanalarının düşmanlarını ya da avlarını görebilecek gözleri, beyinleri yoktur. Denizanaları sadece peltemsi bir su kütlesidir, ancak çeşitli taktikler uygulayarak avlanmak, düşmanlarından kurtulmak gibi bilinçli davranışlarda bulunurlar.Bu bilincin, çözümler üreten aklın denizanalarına ait olamayacağı çok açıktır.
İşte denizanaları hakkındaki bilgiler bu bakış açısıyla incelendiğinde ufuk açan, insanı çok önemli sonuçlara ulaştıran bilgiler haline gelmektedir.


DENİZ KABUKLULARINDAN TARAKLAR
Aşağıdaki küçük resimde görülen Tarak adı verilen bir deniz kabuklusudur. Şimdi resme dikkatlice bakın. Bu deniz kabuğu şeklindeki hayvanın kabuğunun kenarları boyunca dizilmiş küçük parlak mavi noktaları farkettiniz mi? Peki bu mavi noktaların her birinin aslında birer göz olduğunu söylesek buna şaşırır mıydınız?
Ne kadar şaşırtıcı da olsa bu mavi noktaların her biri resimde görülen canlıya ait gerçek birer gözdür. Her biri yalnızca 1 mm. büyüklüğe sahip olan bu gözler, son derece küçük olmalarına rağmen bu canlının düşmanlarından kurtulmasını sağlamaktadır.
Tarakların bu küçük gözlerinin her biri kendi lens (mercek) ve retinası olan gözlerdir. Bu gözlerdeki mercekler ışığı toplayıp odaklamaya yarar. Ancak bu canlıların beyinlerinde bir görme merkezi yoktur. Yani gözleri tarafından odaklanan görüntüler, canlının beyninde normal bir gözün gördüğü şekilde algılanmaz. Tarakların gözleri üzerinde araştırma yapan bilimadamları bu gözlerin büyük bir olasılıkla görüntü oluşturamadığını tahmin etmektedirler. Öyleyse bu hayranlık uyandıran gözler ne işe yaramaktadır?
Taraklar bu gözleri aydınlıkla karanlığı ayırt etmek için kullanmaktadırlar ve böylece kumlu alanlardan yosunlu bölgelere doğru hareket edebilmektedirler. Ayrıca milimetrik gözleri istiridyelere çevrelerindeki hareketleri fark edebilme duyarlılığını da sağlamaktadır. İstiridye bu sayede kendisini avlamak isteyenlerden kaçıp kurtulabilmektedir.
SU ALTINDAKİ BARINAKLAR:MERCANLAR


Mercanlar tropikal suların sığ bölgelerinde yaşayan canlılardır. Ölü mercanların kireçtaşına dönüşen iskeletlerinin zaman içinde birikmesiyle de pek çok canlının birarada yaşadığı mercan resifleri oluşur. Resifler oldukça geniş alanlara yayılabilmektedir. Bilimadamları mercan resiflerini içlerinde barındırdıkları canlı çeşitliliği açısından yağmur ormanlarıyla kıyaslamaktadır. Çünkü mercan resiflerinde 2000'den fazla balık, 5000 çeşit yumuşakça, 700 çeşit mercan ve sayısız yengeç türü, denizkestanesi, denizyıldızı, deniz salyangozu çeşitleri vardır.Polipler de mercan resiflerinde yaşayan bir hayvan türüdür ve dokularının iç yüzeyindeki hücrelerde yaşayan alglerle ortak bir yaşam sürerler. Alglerin klorofil hücreleri vardır, bu sayede fotosentez yapabilirler. Algler oksijen açısından zengin, fakat besin açısından fakirdirler. Diğer bitkiler gibi algler de nitrata ve fosfata ihtiyaç duyarlar. İşte bu noktada iki canlı arasındaki ortak yaşamın önemi ortaya çıkar. Tek başına olsa yaşayamayacak olan bu canlılar birliktelikleri sayesinde eksikliklerini gidererek yaşamlarını sürdürmektedirler.
Polip dokularında yaşayan algler, yaşamaları için gerekli olan nitrojen gibi maddeleri poliplerden elde etmiş olurlar. Aynı zamanda da güvenli bir barınağa sığınarak, düşmanlarından da korunurlar. Buna karşılık, polipler de alglerin fotosentez yaparak ürettikleri besinin bir bölümünü alırlar. Bu şekilde polipler, kireç taşından meydana gelen iskeletlerini inşa etmek için ihtiyaçları olan gerekli enerjiyi elde etmiş olurlar.



KILIÇ BALIĞININ GÖZÜNDEKİ ISITMA SİSTEMİ


Görme olayı bir dizi kimyasal olaylar sonucunda gerçekleşir. Hava serinledikçe kimyasal reaksiyonlar daha uzun zaman alır. Bu nedenle soğuk kanlılar sınıfına giren canlılar, eğer hızlı hareket eden nesneleri görmek istiyorlarsa kendilerini ısıtmak durumundadırlar. Bu nedenle, son derece soğuk derin deniz sularındaki kılıçbalıklarının avlanamaması gerekirdi.
Oysa kılıçbalıkları denizin 600 m. dibinde, ısının 5 dereceye kadar düştüğü yerlerde bile mürekkep balıklarını kovalayabilirler. Saate 60 km. hızla yüzen avlarını takip edebilmek için kılıçbalığının gözlerinin ısısını 20-25 derecede turabilmektedir.Kılıç balıkları; vücut kaslarından gelen ısının gözlerine aktarıldığı özel bir ısıtma sistemine sahip olarak yaratılmışlardır. Bu ısıtıcı sistem balığın, gözlerinin görme işlevi için gerekli ısıyı sağlar. Kılıçbalıkları bu sayede denizin 600 m dibinde, ısının 5 dereceye kadar düştüğü yerlerde bile mürekkep balıklarını kovalayabilirler.
Bu ısıtıcı sistem, balığın gözlerinin görme işlevi için gerekli olan ısıyı sağlar. Kılıç balığında böyle bir sistemin tesadüfen ortaya çıkması mümkün değildir. Ortada kendini hissettiren bir irade vardır. Bu irade balığın kendisine ait değildir. Bu iradenin sahibi; her şeyin sahibi olan, her şeye gücü yeten, bütün canlıların ihtiyaçlarını gideren Allah'tır.


AKDENİZ FOKU

Dünyada yaklaşık 500 Akdeniz fokunun yaşamını sürdürdüğünü ifade eden Gücü, ''Araştırma yaptığımız bölgelerde 40 kadar fokun yaşadığını belirledik. Diğer bölgeleri de dikkate aldığımızda, dünyadaki fok nüfusunun yaklaşık 10'da birinin Türkiye'de bulunduğu sonucuna varıyoruz'' dedi.
  TEHDİT ALTINDALAR
Fokların soyunun tüm dünyada tehdit altında bulunduğunu vurgulayan Gücü, ''Türkiye'de ise her bölgede farklı tehditlere maruz kalıyorlar'' dedi.



Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde 1994 yılında kurulan Ulusal Fok Komitesinin, 2001 yılına kadar çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Gücü, ''Ancak, komisyon son 3-4 senedir hiçbir faaliyet yürütmemekte. Bu komisyonun aktif hali getirilmesi, fokların korunması açısından çok önemli'' dedi.
Çalışmalara gönüllü olarak katılacak, üniversitelerin deniz bilimleri bölümlerinde okuyan öğrencilere ihtiyaçları bulunduğunu ifade eden Gücü, ''Bu konuda Antalya'daki çalışmalarımıza katılmaları için üniversitelerdeki öğrencilere çağrı yaptık. Amacımız fokları sevdirip, yürüttüğümüz çalışmaları öğretecek ve sürdürecek kişiler bulmak'' dedi.




 

KUTUPLARDA KANI DONDURAN SOĞUĞA KARŞI İNANILMAZ ÇÖZÜM

      BALIKLARIN DAMARLARINDA DOLAŞAN ANTİFRİZ
    

        Balıklar soğukkanlı canlılardır, yani beden sıcaklıklarını bizim gibi kontrol edemezler. Bu yüzden vücut sıcaklıklarının, içinde yaşadıkları suyun sıcaklığı ile aynı olması gerekir. Aksi halde kısa zamanda ölürler.
İllinois Üniversitesi'nde görevli bilim adamları Antarktika'da donmuş sularda yaşayan balıklara rastlamış ve bunları incelediklerinde bu hayvanların vücutlarında, vücut sıvılarının donmasını engelleyen bir protein olduğunu keşfetmişlerdir. Balığın DNA'sına ayrıntılı bilgisi kodlanmış olan bu protein, balığın vücudunu en soğuk sularda bile donmaya karşı korur. Kutup bölgelerinde yaşayan balıklar, bu benzersiz koruma sayesinde, donmuş denizlerde yaşamlarını rahatlıkla sürdürür ve bu dondurucu soğuktan etkilenmezler.



-Peki kutuplarda yaşayan bu balıkların vücutlarında antifriz görevi gören bu protein nasıl oluşmaktadır?
-Donmayı engellemek amacı ile bir proteinin tasarlanması ve bu proteini üretecek mekanizmayı balıkların vücutlarında kim oluşturmuştur?
Bu balıklardan, antifriz özelliği gösteren bu çok özel maddenin kimyasal formülünü bulmaları ve kendi vücutlarında belli organları bunun üretimine ayırmış olmaları tabi ki beklenemez. Bu proteinin yaratılması üstün bir aklın ürünüdür. Şüphesiz bu akıl ve gücün sahibi her şey üzerinde hakim, sonsuz bilgi sahibi olan Allah'tır.
Allah, yarattığı bu harika canlılarla biz kullarına kudretinin ve ilminin sınırsızlığını göstermektedir.



DENİZALTINDA İLGİNÇ BİR CANLI: NUDİBRANCH

Nudibranch, olağanüstü renklere sahip, kabuğu olmayan, son derece yumuşak bir bedene de sahip bir salyangoz türüdür. Her türlü saldırıya açık olmasına karşın çok az hayvan Nudibranchlarla beslenir.
Bu deniz salyangozu kuvvetli bir zehir taşıyan "ısırgan hücreleri"ne sahiptir. Hayvan, bu hücreler sayesinde düşmanlarından kolaylıkla korunur. Nudibranch bu hücreleri kendisi üretmez.
Hydroid adlı canlılarla beslenen nudibranch onları sindirim sisteminde öğütmek yerine koruyucu bir mukusla kaplanır ve ısırgan hücre olarak ona bir koruma sağlarlar.
    
Kuşkusuz bir Nudibranchın, Hydroidlerin zehirli olduğunu ve bu zehirin kendisine hiçbir zarar vermeyeceğini, ama aynı zamanda düşmanlarından da korun- malarını sağlayacağını bilmesine imkan yoktur. Böyle bir şeyi deneyerek öğrenmesi de mümkün değildir.
O halde Nudibranchlar bu ilgi çekici savunma metodunu nasıl keşfetmişlerdir?
İşte bu noktada tüm kainatta apaçık görülen ve kör tesadüflerle meydana gelemeyecek bir gerçekle daha karşılaşırız. Allah Nudibranchlara neler yapmaları gerektiğini ilham etmiş ve Nudibranchların vücutlarında Hydroidlerin zehirini etkisiz hale getirecek bir sistemi de yaratmıştır. Elbette ki tüm bunları Nudibranchlar kendi aklı ve iradesi ile deneme yanılma metodu ile bulabilmesi imkansızdır.



MÜREKKEP BALIĞI


Mürekkep balıklarının mükemmel refleksleri vardır ve saatte 11 km. hızla ilerleyebilirler. Salyangozlarla mürekkep balıklarını karşılaştıran bilim adamları, mürekkep balıklarında sodyum kanallarının bulunduğunu görmüşlerdir. Bunlar sinir hücrelerindeki zarları büken proteinden oluşan gözeneklerdir. Mürekkep balığının hücreleri uyarıldığında sodyum kanalları açılır ve beyin ve kas lifleri boyunca sinirlere işaret gönderir. Bu son derece hızlı bir şekilde gerçekleşir. Pleurobranchoca denilen deniz salyangozunun kanalları 3 milisaniyede açılır ve bunu saniyede 30 kere tekrarlayabilir. Mürekkep balığının kanalları ise 7 kat hızlı açılır ve bu işlemi saniyede 200 kere tekrarlayabilir.

KÖPEK BALIKLARI VE ELEKTRİKSEL ALGILAYICILARI


Köpekbalıklarının, öyle mükemmel bir yaratılışları vardır ki, sudaki tüm titreşimleri ve kokuları, suyun ısısındaki değişimleri, tuzluluk oranını ve özellikle de hareket halindeki hayvanların yol açtığı elektrik alanındaki en küçük değişiklikleri bile hissedebilirler.Peki ama nasıl?


Canlılar ısı dışında elektrikte yayarlar. Tüm canlılar gibi bizde elektrik yayarız. Her düşüncemiz, her küçük hareketimiz minik akımlardan oluşan elektrik fırtınalarına neden olur. Karada yaşayan bir canlının bu akımları hissetmesi zordur çünkü hava bir yalıtkan görevi görür. Ancak suyun içerisinde durum farklıdır elektrik doğal bir iletken olan suyun içerisine akar. Dolayısı ile bu elektriği hissedebilen bir canlı son derce gelişmiş bir duyuya sahip olmuş olur.

Vücuttan yayılan elektriği hisse- debilirler. Köpek balıklarının vücutlarında, içi jöle dolu çok sayıda oluk mevcuttur. Bu oluklar sıklıkla köpekbalığının kafasında yerleştirilmiş olmasına karşın, balığın tüm vücudu boyunca da dağılmıştır. Lorenzini ampülü olarak adlandırılan bu yapılar mükemmel birer elektrik algılayıcılarıdır. Köpek balıkları ve vatozlar bu algılayıcılarını kullanarak avlarını bulurlar. Algılayıcılar o kadar hassastırlar ki bir voltun 20 milyarda biri büyüklüğünde akımları hissedebilirler. Bu birbirinden 3000 kilometre uzaklıkta duran iki adet 1.5 voltluk kalem pil arasındaki voltajı hissetmeye benzetilebilir. İnsan vücudunun elektrik akımlarına nasıl tepki verirler peki? Biz yüzerken derimiz büyük bir izolasyon bandı görevi görür ve vücudumuzdaki elektrik akımının büyük bir kısmının sızmasını engeller. Ancak vücudun dış dünyaya açıldığı her noktadan 1/10.000.000 ve 1/100.000.000 volt büyüklüklerinde alanlar yaratarak dışarıya akar.


Ancak bu elektrik alanı o kadar hızlı dağılır ki köpekbalığının bunları hissedebilmesi için 1 metreden daha yakın olması gerekmektedir. Ancak eğer yaralanacak olursak, izolasyon bandı olan derideki zedelenme elektriğin suya akmasına izin verir ve köpek balığının avın yerini tam olarak belirlemesini sağlar .